26 Kasım 2011 Cumartesi

Undine - Doğa aykırılıkları sevmez, bir peri masalında bile...


 Doğa aykırılıkları sevmez, bir peri masalında bile...Undine bir su perisi... Ya ölümsüz kalacak ya da ölümsüz bir ruha kavuşacak insan bedeninde... Beyaz atlı şövalyesini bekliyor. Ancak aşk, bu peri masalındaki rüyaları gerçekleştirebilir. Ne pahasına olursa olsun... K'nın yeni sayısında Undine'den çok harika bir şekilde bahsediliyor. Mutlaka alın okuyun, içinize işlediğini göreceksiniz. Perilerin ruhu yoktur. Aşık olunca ruh kazanırlar. Undine de yüreğine aşk ateşi düşmüş bir güzel. Sevgilisine söylediği ilk şey " Beni sakın bırakma " olmuş. Çünkü ruhunu kaybediyormuş ayrılan periler. Ve öldürüyorlarmış onları ölüme terk eden sevgililerini. Zorundaymışlar buna... Ne kadar uyarsa da sevdiğini ihanet aşkın kaderiymiş. Çünkü ayrılık da sevdaya dahil. Gün gelmiş ölüm günü kapıya dayanmış. Undine elleri kanlı gözleri yaşlı sevgilisine sarılıp acısını acısına katıp can vermiş orada ölmüş aşkıyla...


Friedrich de la Motte Fouqué'nun ölümsüz eseri Undine 1800'lü yılların başında yazılmış, bir çok kitaba ilham kaynağı olmuştur. Tüm dünyada bir çok dilde uyarlamaları olan Undine birçok tiyatroda da kendini göstermiştir.




                      

                             

                        

19 Kasım 2011 Cumartesi

Dünyanın En Uzun Binası ve 24 saat


              
Dubai’deki Burj Khalifa binası 828 metre yüksekliği, 160 katıyla dünyanın en uzun binası. 150. kattan sonra kalan tüm katları tamamen çelik olarak inşa edilmiştir. Ayrıca rüzgar direncini en aza indirmek için binada hiçbir yüzeyde köşe bulunmamaktadır, tüm yüzeyler dairesel birleşimlerden oluşmaktadır. İnşaat 1 Ekin 2009 tarihinde tamamlanmış, resmi olarak 4 Ocak 2010′da açılışı yapılmıştır. Mimari ve mühendisliği Chicago, Amerika’da bulunan Skidmore mimarlık şirketi tarafından yapılmıştır. Binanın yapımı 1.5 milyar dolara mal oldu. Binanın çevresinde kurulan Downtown Dubai adı verilen 2 km karelik şehir ise toplam 20 milyar dolarlık maliyettedir. Bina sadece dünyanın en uzun binası değil aynı zamanda:
* Dünyanın en yüksek gece klübü – 144. kat,
* Dünyanın en hızlı asansörü – saatte 64 km,
* Dünyanın en yüksek camisi – 158. kat,
* Dünyanın en yüksek yüzme havuzu – 76. kat,
gibi rekorlara da sahip.











Son olarak en beğendiğim görüntü:

9 Kasım 2011 Çarşamba

Altın Oran nedir? Kabe Mucizesi gerçek mi?

Merlin'i İzliyorum


"Şu ana kadar izlediğim diziler" yazımı okuyanlar bilir. Ben tam bir dizi bağımlısıyım. Ancak izlediğim diziler arasında en sevdiğim ilk 10 sıralamasında ne Lost'u bulabilirsiniz ne de Heroes'u. Merlin en sevdiğim ilk on içerisine adını başarıyla yazdırmış bir dizi. Ve bunu kesinlikle hak ediyor.
Hepiniz Ünlü Camelot krallığının efsanevi büyücüsü Merlin'i duymuşsunuzdur. Aslında gerçek hikayede Merlin genç değildir fakat burada Arthur ile yaşıt yapmaları diziye apayrı bir tat katmış. Aralarındaki dostluk rol olduğunu bilmeme rağmen beni kıskandırır. O kadar tatlı ve saf bir dostlukları var ki her geçen gün beni dizinin içine çekiyor. Onlardan biri oluyorum sanki. İlk izlediğimde Gwen gözüme çok batmıştı. Çirkindi ve Kral Arthur'a yakışmayan biriydi. Ancak şu an dizinin 4. sezonu çıkmakta ve Gwen çok güzel bir esmer olarak karşımızda. Son olarak söylemek istediğim şey, dizinin başındaki konuşmaya bayılıyorum. Ne kadar çabalasam da o tonlamayı bir türlü tutturamıyorum.


7 Kasım 2011 Pazartesi

Dünyanın En Eskileri

                                                                   En Eski Aşıklar

                       

                                            Dünyanın En Eski Gökdeleni Yemen Shibam

                         Dünyanın en eski gökdeleni Yemen Shibam resimleri

Dünyanın En Eski Klavyesi ( Bir bilgisayar aşığı olarak kesinlikle korkunç buluyorum, tırstımmm... )

                               


                                             Atamız Mustafa Kemal'in En Eski Fotoğrafı

                 


                                                   Dünyanın En Eski Bilgisayarı

       

                                                      Dünyanın En Eski Kitabı

                          

                          Dünyanın En Eski Esprisi Sümerlilere Ait

                                     

Dünya tarihinin en eski esprisi
Dünyanın en eski esprisinin Sümerler'e ait olduğu söyleniyor. Dünyanın en iyi esprileri arasında sayılan esprilerden birisi:

Dünyanın en eski esprisi M.Ö. 1900’e dayanıyor. Sümerler’in kitabelerindeki espri şöyle: “Ezelden beri asla gerçekleşmeyen tek olay şudur: Bir kadın kocasının kucağında osurmaz”

“Ezelden beri asla gerçekleşmeyen tek olay şudur: Bir kadın kocasının kucağında osurmaz”, Wolverhampton Üniversitesi’nin araştırmaları sonucunda yayınladığı ‘dünyanın en eski 10 esprisi’ arasında birinci sırada yer alıyor. M.Ö. 1600’lerde Mısır halkının Kral Snofru üzerine yaptığı espri ikinci sırada: “Sıkılmış bir firavunu nasıl eğlendirirsiniz? Bir kayık dolusu ve sadece balık ağıyla giyinmiş genç kadını Nil’e bırakırsınız ve firavunu balık tutmaya teşvik edersiniz” Bilinen en eski İngiliz esprisi 10. yüzyıla dayanıyor: “Bir erkeğin uyluklarında asılı duran ve sık sık dürttüğü bir deliği dürtmek isteyen şey nedir? Yanıt: Anahtar.” Bazı şakalar şöyle:

İmparatorluğunu dolaşan Augustus kalabalıkta bir adam farketmiş. Adam fazlaca kendisine benziyormuş. Merakla sormuş “Annen bir zamanlar Saray’a hizmet etti mi?” Adam “Hayır majesteleri” deyip eklemiş: “Babam çalıştı.”

Kral’ın traş olduğu dalkavuk berberi sormuş, “Majesteleri saçlarının nasıl kesilmesini ister?” Kral yanıtlamış: “Sessizce.” 

4 Kasım 2011 Cuma

Albert Einstein Türkiye Hatırası



Einstein'in Türkiye'ye Mektubu 


’Ben, sadık hizmetkárınız 
Prof. Albert Einstein’ 

"Ekselánsları, 

’OSE’ Dünya Birliği’nin şeref başkanı olarak, Almanya’dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye’de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselánslarından rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya’da hálen yürürlükte olan yasalar nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler. 

Ekselánslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda başvuru arasından seçilmişlerdir. Bu ilim adamları, bir yıl müddetle, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler. 

Bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etme cüretini buluyorum. 

Ekselánslarının sadık hizmetkárı olmaktan şeref duyan, 

Prof. Albert Einstein


Bugün, Türkiye’nin Cumhuriyet’in ilánından buyana geçen seneler boyunca nereye gitmesi gerekirken nerelere getirildiğini göstermesi bakımından son derece önemli olan bir belgeyi yayınlıyorum: Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dáhilerinden kabul edilen Alman fizikçi Albert Einstein’ın, bundan 73 yıl önce Türk Hükümeti’ne gönderdiği ve önde gelen 40 Alman bilim adamına iş imkánı sağlanması için yazdığı bir rica mektubunu... 

Einstein’ın kim olduğunu burada anlatmama gerek yok, zira hemen herkes bilir; dolayısıyla hemen konuya, yani dáhi bilim adamının mektubuna giriyorum. Almanya’da 1932 sonbaharında yapılan genel seçimleri, Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Partisi, yani Naziler kazandı ve Hitler, 1933’ün 30 Ocak günü başbakanlığa getirildi. 

Naziler’in hedeflerinden biri, Yahudiler’in, öncelikle de Almanya’daki Yahudiler’in köklerinin kazınmasıydı. O tarihten birkaç sene önce başlamış olan Yahudi karşıtı hareketler Naziler’in iktidarı elde etmelerinden sonra daha da arttı ve çok sayıda Yahudi, Almanya’yı terketti. Ayrılma hazırlığı yapan Yahudiler arasında dünyanın önde gelen bilim adamları da vardı ve Albert Einstein da onlardan biriydi. 

Berlin Üniversitesi’nde hocalık yapan ama kısa bir müddet sonra artık ders veremeyeceğini farkeden Einstein, 1933 ilkbaharında Almanya’dan ayrıldı, Fransa’ya geçti ve Paris’teki "College de France"da hocalık etmeye başladı. Bu sırada, Nazi tehdidi altında bulunan Museviler’in himayesi maksadıyla "Yahudi Nüfusu Koruma Grupları Birliği" ismini taşıyan ve kısa adı "OSE" olan bir kurum oluşturulmuştu. Birliğin merkezi Paris’te idi ve şeref başkanlığına da Albert Einstein getirilmişti. 

ELÇİYE ZEVAL OLMAZ 

Albert Einstein, 1933’ün 17 Eylül’ünde Ankara’ya işte bu sıfatla, yani "OSE’nin şeref başkanı" olarak bir mektup gönderdi. Einstein, "Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Başkanlığı"na, yani Başbakanlığa hitaben son derece nazik bir dille yazdığı mektubunda Almanya’daki bazı kanunlar dolayısıyla çok sayıda Alman bilim adamının mesleklerini icra edemez hále geldiklerini söylüyordu. Bilim adamlarının çalışabilecekleri bir ülke aradıklarını da anlatan Einstein, 40 kişilik bir uzman listesi hazırladıklarını yazıyor, bu kişilerin hiçbir karşılık beklemediklerini anlatıyor ve Türk Hükümeti’nin sözkonusu bilim adamlarını kabul etmesi halinde sadece insani bir faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağını, Türkiye’nin bu kabulden büyük kazanç sağlayacağını da ifade ediyordu. 

Einstein, şimdi Başbakanlığa bağlı olan "Cumhuriyet Arşivi"nde muhafaza edilen 17 Eylül 1933 tarihli mektubunu yazdığı sırada, başbakanlık makamında İsmet Bey (İnönü) vardı. Belgenin üzerinde yeralan ve İsmet İnönü’nün elyazısıyla olan nottan anlaşıldığına göre, İnönü, 9 Ekim günü mektubu "Maarif Vekáleti’ne", yani Milli Eğitim Bakanlığı’na havale etti. Milli Eğitim Bakanı, o tarihte Reşid Galip Bey idi. 

Albert Einstein’ın mektubunun alt kısmında ve yan tarafında elyazısıyla üç madde halinde yazılmış bazı notlar bulunuyor. Reşit Galip Bey’e ait olduğunu zannettiğim ve işlek olması dolayısıyla güçlükle okuyabildiğim bu notlarda geçen "Teklif, mevzuat-ı kanuniyemizle ...değildir", "Bunları bugünkü şeráite (şartlara) göre kabule imkán yoktur" şeklindeki ifadelerden, teklifin bakanlık tarafından ilk aşamada kabul edilmediği anlaşılıyor. 

Ancak, Türkiye’nin bu tarihten hemen sonra 40’tan fazla Alman bilim adamını davet edip üniversitelerde görevlendirmesi ve Üniversite Reformu’nun da bu sırada yapılması, Milli Eğitim’in karşı çıktığı teklifin kabulünde çok daha yüksek bir makamın, yani bizzat Reisicumhur Mustafa Kemal’in devreye girmesinin etkili olduğunu düşündürüyor. Bu konudaki bir diğer kanıt da, Princeton Üniversitesi’nde 1949 yılında Einstein ile görüşen İstanbul Teknik Üniversitesi’nin emekli hocalarından Prof. Dr. Münir Ülgür’ün geçtiğimiz hafta Cumhuriyet Gazetesi’nin Bilim Teknoloji Dergisi’ne yaptığı açıklama. Prof. Ülgür, açıklamasında Einstein’ın görüşme sırasında "Dünyanın en büyük liderine sahipsiniz. 1933’teki üniversite reformunuz sırasında beni de ülkenize davet etmişti" dediğini naklediyor. Bu ifadeler, Alman bilim adamlarının Türkiye’ye doğrudan doğruya Atatürk’ün talimatıyla gelmiş olduklarını gösterir zannediyorum. 


MESUT BEY BULDU 

Albert Einstein’ın 73 seneden buyana arşivimizde durmasına rağmen kimselerin farketmediği bu mektubunu bulma şerefi, dostum Mesut Ilgım’a ait. Uzun seneler devam eden profesyonel yöneticilik faaliyetinden sonra emeklilik günlerini araştırmacılıkla geçiren Mesut Bey, şimdi Hitler’den kaçarak İstanbul’a gelen profesörlerden olan maliyeci Fritz Neumark’ın Türkiye günlerini anlattığı "Boğaziçi’ne Sığınanlar" isimli eserini Almanca’dan Türkçe’ye çevirmekle meşgul. Mesut Ilgım, Einstein’ın mektubunu daha önce de yayınlanan ama az sayıda basılan bu hatıralardan hareketle, geniş bir araştırma yapmaya başladığı sırada bulmuş. Mektubu ilk defa yayınlamama izin verdiği için kendisine çok teşekkür ediyorum. 

İşte, Cumhuriyet rejiminin henüz on yaşında olduğu günlerdeki Türkiye ile 83 yaşındaki Cumhuriyet Türkiyesi’nin arasındaki fark... İlki, Einstein’ın dostları için iş talebinde bulunduğu, büyük gelecek vaadeden genç bir devlet; diğeri ise gündemini sadece kadınlara mahsus parkların, cüppeli namazların yahut kadın eli sıkmanın günah olup olmadığının tartışılır hále getirildiği bir ülke... 

Einstein, Atatürk’ün davetini bir Türk bilim adamına açıklamıştı 

ALBERT Einstein ile görüşen az sayıdaki Türk bilim adamlarından biri, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin elektrik-elektronik bölümünün emekli hocalarından olan Prof. Dr. Münir Ülgür idi. Profesör Ülgür, Einstein ile 1949 yılında, Birleşik Amerika’daki Princeton Üniversitesi’nde biraraya gelmişti. 

Prof. Münir Ülgür, Cumhuriyet Gazetesi’nin Bilim Teknoloji Dergisi’ne geçtiğimiz günlerde verdiği mülákatta, Einstein’ın 1933 yılındaki Üniversite Reformu sırasında Atatürk tarafından Türkiye’ye davet edildiğini söylediğini anlatmıştı. Einstein, bundan 57 sene önceki görüşme sırasında Ülgür’e "Biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz" demiş ve daveti kabul etmemesinin sebebini de "İmkánlar çok fazla olduğu için burayı tercih ettim" sözleriyle açıklamıştı. 

not: alıntıdır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...