Top Menu

30 Haziran 2014 Pazartesi

BAROBAX Baba To Ki Hasti





Disco Partizani'nin bu versiyonunu daha çok sevdiğimi belirtmem gerek. Bu arada gitarlı çocuk çok tatlıydı, değil mi?

Barobax - Soosan Khanoom





Ben sevdiysem siz kesinlikle bayılacaksınız. Videoyu izledikten sonra Youtube içeriğinde Soosan Khanoom Parody şeklinde araştırma yapın ve birbirinden komik videolarla karşılaşın.

18 Haziran 2014 Çarşamba

Dorian Gray : Kötülüğün Portresi


Dorian Gray... Oscar Wilde'ın basılmış tek eseri belki de klasikler arasındaki en iyi roman olmaya aday. Bu biraz da estetik zevk duygusuna ve kötülüğe ne yönden baktığınızla alakalı. Ruhu bir resme hapsolmuş genç ve güzel bir adamın sonsuz hazzı arayışını anlatan, hedonizmin, cinselliğin, kötülüğün, narsizmin sınırlarında gezen, doğal olduğu kadar da cüretkar bir roman. 
Roman 1980 yılında basılmış ve ister birebir ister uyarlamalı olsun bir çok filmi de mevcut. 1945, 1970, 1973, 2004 ve 2009 yıllarına ait olan filmler arasında en beğendiklerim sırasıyla 2009 ve 1945 oldu. 1890ların Londra'sında geçen hikaye 1970 ve 2004 yıllarında günümüze uyarlanmaya çalışılmış ve tam bir rezalette sonuçlanmıştır. Bu tabi benim şahsi kanaatim ancak Dorian Gray'i günümüz dünyasına saldığımız da estetikten uzak ve tamamen sapıkça bir görüntüyle karşılaşıyoruz. Klasik müzik eşliğinde, tarihin parıltıları arasında, süslü balolarda, lord ve leydilerle elinde şarap gülümseyen Dorian Gray gençliği ve güzelliği ile herkesi canlı bir tablo gibi kendine hayran bırakırken, 1970 yılında altında kot, üstü çıplak, boynunda sırıtan bir fularla poz veren Dorian Gray homoseksüel bir dergiden fırlamışçasına yavan kalıyor. Filmi izledikten sonra yaptığım araştırmada ilginç bir şeye rastladım. Serinin dizisi var ancak tamamen ses halinde. Nasıl derseniz, şöyle anlatayım. Big finish adlı sitenin dağıtımını yaptığı ve telif haklarına sahip olduğu dizi aynen bir şarkı listesi gibi bölüm bölüm olarak satılıyor. Ve seslendirenler de yine ünlü oyuncular. Dizinin 1. bölümünden trailer :

          




Kitabın ve filmlerin ortak konusuna dönersek size Dorian Gray adında güzel bir erkekten bahsetmem gerekir. Dorian asil bir lordun torunudur ve büyükbabası öldükten sonra küçük bir kasabadan Londra'ya gelir. Basil yetenekli bir ressamdır ve her sanat aşığına olacağı gibi o da Dorian'ın sahip olduğu bu gençlik, güzellik ve masumiyet karşısında şuurunu yitirir, Dorian'ı izleyerek geçen günler sonunda ortaya gerçeğine tıpatıp benzeyen bir tablo çıkartır. Harry, Basil'in karamsar, hedonist, yoldan çıkmış bir arkadaşıdır. Dorian'ı gördüğünde ona kimsenin sahip olmadığı iki muhteşem şeye sahip olduğunu söyler: Gençlik ve güzellik...Dorian, Harry'nin rehberliğinde hazzın ve cinselliğin tavan yaptığı Londra gecelerine uzun bir yolculuğa çıkar. Basil Dorian'a hayran hatta aşıktır ama günler geçtikçe Dorian'ın ağzından Harry'nin cümlelerine duymaya başlar. Dorian öyle bir duruma gelmiştir ki Basil onu uyarır: "Harry'nin ağzından çıkan her cümleye inanma. Çünkü o inanmaz." Gerçekten de durum böyledir. Harry kendince Dorian'na bir erkeğin haz peşinde koşmasının doğruluğunu öğretir ancak hiçbir zaman sınırlarını aşmamıştır. Dorian ise gün geçtikçe kötülüğe batar. Londra'ya yeni geldiği günlerden bir gün Harry, Basil ve Dorian bir konuşmalarında estetik zevkten bahsederler. Basil güzelliğin geçici olduğu için değerli olduğunu dile getirmiştir. Bunun üzerine Dorian resmine bakıp sonsuza kadar o tablodaki gibi genç ve güzel olmak için ruhunu şeytana satabileceğini söylemiştir. Tüm bu haz ve karanlığın yolculuğunda ilerlerken Dorian tek bir gün dahi yaşlanmamıştır. Tablo ise çürümüş, eskimiş ve günah dolu bir ruha ev sahipliği yapmıştır. 
Sonunu siz sinemaseverlerin takdirine bırakıyorum. 1945 versiyonunu izlerken beni şaşırtan ve çok mutlu eden bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim. Film Ömer Hayyam'ın bir rubaisi ile başlıyordu. Bahsettiğim rubainin önce ingilizcesine rastladığımdan türkçesini bulmak zor oldu. 66 numaralı rubaiyi sizlerle paylaşmak istiyorum ancak ingilizce versiyonunu daha çok beğendiğimi söylemekten biraz utandığımı da ifade etmek isterim.

Hep  arar dururdum, dünyaya geleli,  
Alın yazısı, cenneti, cehennemi.  
Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle:  
Alın yazısı, cennet cehennem sende, dedi. 

"I sent my soul through the invisible, 
some letters of that after-life to spell, 
and by and by my soul did return, 
and answered, 'I myself am Heaven and Hell.'"


not: filmin soundtrack listesinde olan ve beni kendine hayran bırakan bir vals ile sizi baş başa bırakıyorum.

14 Haziran 2014 Cumartesi

2Cellos - Thunderstruck

Kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum. Ama iyi ki buldum. 2 yakışıklı ve 2 çello. Bir noktadan sonra "çal beni!" diye çığlık atmak istiyorsun ama şans işte...



2CELLOS - Thunderstruck paylaşan: Spi0n

Dünyanın En kısa korku Hikayesi

"The last man on Earth sat alone in a room. There was a knock on the door..."

Dünyadaki son adam bir odada yalnız oturuyordu. Ve kapı çaldı.

Fredric Brown



Bu hikaye beni çok düşündürür. Neden mi? Okuduğunuz hikayeleri gözden geçirin ve düşünün. Hikaye ne kadar uzunsa anlamı o kadar darlaşır. Ama bu kısa hikaye hakkında yüzlerce sayfalık bir makale yazılabilir. Çok garip değil mi? Örnek olarak "ben" kelimesini verelim. Sadece "ben"i anlatan milyonlarca roman vardır hatta daha iddialı konuşmak gerekirse var olan her şeyde "ben" gizlidir. Sözcükler kısaldıkça anlamları genişler ve hayal gücünün karanlık dehlizlerinde bizi garip yolculuklara çıkarır. BU hikayenin bu derece etkili olmasının sebebi kısalığıyla anlamlandırmayı bizim hayal gücümüze bırakmasıdır. Ve tabii insanlığın farklı fıtri etkenleri de var ortada. Bilinmezlik, tekliğin gücü ve korkutuculuğu, kapı ve oda kelimelerinin barındırdığı geniş anlamlar. Kapının öteki yanında kim yada ne olduğunu bilmediğimiz bir şey var. Çoğu yabancı kaynakta örnek olarak vampirler ve zombiler gibi canavarların kapının ardında olduğu belirtiliyor. Bu bana göre Amerikan kültürünün onlara bastırdığı korkuların bir yan ürünü. Kapının ardındaki canavarın her zaman elle tutulur olması gerekir ve dezavantajı olmalıdır ki kahraman günü kurtarabilsin. Ancak kendi şahsi kanaatime göre kapının ardındaki bilinmez şey tüm bu vampir yada zombi saçmalığından kat be kat korkunç. Onun korkunçluğu ve kudreti bilinmezliğinde yatıyor. Ve siz bilmediğiniz bir şeyi asla yenemezsiniz. tekliğin gücü de bizi sürükleyen diğer bir korku faktörü. Odada yalnız oturan adam tektir, dünyadaki son adamdır. Kimi yorumcular cümledeki adam kelimesine vurgu yaparak yaşayan son şeyin o olmadığını dile getirirler. Kapıyı çalan bir bayan da olabilir ki bu anlamı bayağı bir daraltır. Bu anlam darlığından kaçmak adına dünyada var olan, nefes alan son insanın o adam olduğunu düşünelim. Dünyada ne olmuş ki tüm o yaşam özünü tek bir insana indirgemiş? Hangi vahşi olay, ne tür bir kıyamet o adamın tekliğine sebep olmuş? Kendi yalnız tekliğinde yaşamsal varlığının hem hiç bir anlamı kalmamış hem de tüm anlamı o olmuş. Bilinmezlik ve teklik faktörleri size kimi hatırlatıyor? Neden bu iki sözcük bu kadar güçlü? TANRI! Hem bilinmeyen hem de tek olan Tanrı'dır. Tanrı'nın bütün kudreti bilinmezliğinde ve tekliğinde yatar. İnsanoğlunun mükemmelliyetlik atfettiği Superman'e bakın. O mükemmel erkek kriptonitten korktuğu andan itibaren, dezavantajı olduğu andan itibaren mükemmelliğini kaybetmiştir ve sıradanlaşmış, insanlaşmıştır. İnsanlık aciziyet ve zayıflık anlamına gelir ve o anda o odada yalnız başına oturan adam var olan en aciz ve basit yaratıktır. Çünkü Tanrı tekliğinden güç alırken insanoğlu çokluğundan güç alır. En güçlü insanlar çokluğu, kalabalığı yöneten ve kontrol edenlerdir. Diğer iki faktör de kapı ve oda kelimelerinin nesnel güçleridir. Kapı daima açılmaya mahkumdur ve onu dış dünyadan koruyan şey sadece anahtarıdır. O kapı açıldığı an bir şey olacak. Bilmediğiniz bir durum ortaya çıkacak. Bir odada yalnız olduğunuzu ve sabit bir şekilde kapı koluna baktığınızı düşünün. Dünyada hayatta kalmış son adamsınız ve sizin anlamını değiştirecek, kendi kişisel dünyanızı yerinden oynatacak tek şey o kapının kolundaki hareket olacaktır. Odayı düşünelim. Oda duvarlarla çevrilmiş bizi dış dünyadan saklayan tek şeydir. O odada olduğun sürece göremezsin, duyamazsın ve bilemezsin. Ve dışardakiler de seni göremez, duyamaz ve bilemez. Oda bir tür korunaktır. Oda bir tür zindandır. Kapının anahtarının kimde olduğu odanın sahip olduğu bütün anlamları değiştirir. Anahtar sendeyse oda senin sığınağın, dışardaysa zindanındır. Ve böylece bu iki cümle dünyanın en korkunç hikayesi olur.