29 Ekim 2011 Cumartesi

MULTİTAB - Kareli Battaniyem ( mutlaka dinleyin )

             Multitab hiç dinlenme, hit olma derdi olmayan bir grup. Bu abilerimiz sanki banyodaymış gibi sadece kendileri için söylüyorlar. Bu da müziğin kalitesini ve dinlenebirliğini arttırıyor. Gayet rahatlar. Şarkımız benim gibi yalnızlığı seven evci kuşlara gelsin. Battaniyem kareli battaniyem, değerli her saniyem...




Dur bugün benim günüm 
Kapandı üzgünüm 
Sıkıldım artık insanlardan 
Hiç durmadan ararlar 
Hiç sormadan gelirler 
Hiç yalnız olmasınlar mutsuzlar 
Kendi kendilerine kalmak ne zor gelir ki 
Rehberinde yer bulur isminin baş harfi 
Çaldı bak zırıl zırıl telefonun zili 
Açmadım bozmadın keyfimi 
Patlamış mısır kahve fincanım ve korku filmi 
Gelmesin sakın üçlü koltuğun sürpriz ismi 
Yordu onların sahte dertleri geçti şimdi 
Battaniyem kareli,battaniyem değerli, 
Her saniyem değerli,her saniyem kareli

22 Ekim 2011 Cumartesi

Bir Adın Kalmalı - Ahmet Hamdi Tanpınar

bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

15 Ekim 2011 Cumartesi

Bosna kokusunu evlerinize davet edin: HALID BESLIC - Zlatne Strune






sözleri:
od zlatnih struna
ljepsa je kosa tvoja
od plavog neba
veca je ljubav moja

zlatne strune, svirajte mi
ovu pjesmu jace
sanjao sam kako draga
na rastanku place

od plavog mora
ljepse su oci tvoje
od svega vise
volim te srce moje

od pjesme ove
ljubav je nasa jaca
od zlatnih struna
rastanka i placa

tam karşılamasa da çevirisi:

saçların altın tellerden daha güzel
mavi gökyüzünden daha güzel sana olan aşkım

altın teller benim için savrulsun
hafif gürültülü bir şarkı gibi
sevdiğimi hayal ettim
ayrılığımıza ağlayan

mavi denizden daha güzel senin gözlerin
her şeyden daha güzel
kalbim sana aşık

bu şarkıdan daha güçlü bizim aşkımız
altın tellerden daha güçlü
gözyaşlarından ve ayrılıklardan daha güçlü

altın teller benim için savrulsun
hafif gürültülü bir şarkı gibi
sevdiğimi hayal ettim
ayrılığımıza ağlayan

Geçmişe küçük bir gezinti: Özdemir Erdoğan - Pervane

14 Ekim 2011 Cuma

Jeff Buckley - Hallelujah

Güzel bir Arap pop şarkısı: Nancy Ajram - Enta Eih

Biraz da Arabic takılalım : Fayrouz - Ana la habibi

Bir Bilim Adamının Romanı : OĞUZ ATAY

 Kitap okumayı severim.
En çok da kendi kitaplarımı yani sahip olduğum, bana ait diyebildiğim kitapları okumak çok hoşuma gider.
Biraz övünecek olursam kendime ait bir kütüphanem var diyebilirim
 : )

Okumak küçüklüğümden bu yana damarlarıma işlemiş bir bağımlılık. Aynı uyuşturucu gibi. Bana özel yapılmış bir uyuşturucu gibi sanki ( sevgili Edward sevenler bu cümle size geldi. )
Ancak şu son günlerde büyük üstat Oğuz ATAY sayesinde bildiğim ama farkında olmadığım bir şeyi öğrendim. (Garip bir cümle oldu değil mi ?) O zaman şöyle anlatayım. Biliyormuşum ama haberim yokmuş. (Evet bu daha iyi.)

Okumak ikiye ayrılıyor. Bilinçli okumak yani sindirerek, düşünerek, hayata geçirerek okumak ve bir diğeriyse bilinçsiz okumak yani amaçsızca, bir kulağından girip diğer kulağından çıkacak şekilde, zamanını boşa harcamak.
Bilinçli okumak öyle anında yapabileceğiniz bir şey değil. Her öğrenmenin bir temeli olduğu gibi bilinçli bir okur olmanın da bir ilk adımı vardır.

 Bilinçli bir okur olmak için önce merak lazım. Sonra merakını giderme azmi. Yani bir diğer şekilde öğrenmeye çalışmak. Azimli olmak lazım. Soruşturmak, araştırmak ve derinlemesine okumak. Öyle ki merakınızı giderdiğinizde aldığınız zevkten o kadar memnun olacaksınız ki öğrenme aşkı içinize işleyecek. Ve bir süre sonra beyniniz okumaya bağımlı olacak. Okudukça, öğrendikçe yeniden ve yeniden okumak isteyeceksiniz. Kendinizi tatmin edene ve gözünüz doyana kadar okuyacaksınız. Fakat asla tatmin olmayacaksınız. Gün geçtikçe aldığınız bir cevap yeni bir soruyu daha karşınıza çıkaracak. Ve sonra bir soru daha. Yeni bir cevap bulma arayışı daha karşınıza çıkacak. İlim aşkı kalp gibi atmaya başlayacak içinizde. Dedim ya aynen uyuşturucu gibi. Tabii bu daha oyunun başı. Bilinçli okur öğrendiklerini hayatına geçiriyorsa bilinçlidir. Hayatınızda atacağınız tek bir adımı bile öğrendiklerinizle ilişkilendiriyorsanız bilinçli olmuşsunuz demektir.

Olaya bir de şu yönden bakalım. Yazarların etkilendikleri şeyler çoğunlukla sosyal yaşantıları, toplumsal olaylar ve tecrübeleridir. Tecrübeler bir yazarın okuruna verebildiği en değerli öğrenmedir. Çünkü insan hayata bir kez gelir. Bu tek seferlik ömürde, kendi açınızdan bir ömre sığamayacak kadar büyük ve derinden etkileyen olaylar yaşarsınız. Ve önünüze çıkan bu acı tatlı olaylar sizi hatalarınızdan ders almaya yöneltecektir. Peki öyleyse şu soruyu soralım insan için en değerli şey nedir? Zaman ve Sağlık. Zamanı ele alırsak, zamanınızı en verimli geçirmenin yolu başkalarının hayatlarından ve hatalarından ders almaktır. Öyleyse neden yapmayalım? Biraz bencilce düşünün, en iyisini elde etmeye ve en mutlu olmaya çalışın. Sizin tek gerçek dostunuz kitaplar olur böylece.



Aslında Oğuz Atay'ın kitabında böyle bir şey yazmıyor. Ancak biz okurlar yeni yeni anlamlar bulabiliyoruz. Şimdi kitaba gelirsek olay şöyle; Mustafa İnan çok başarılı ve kaliteli bir bilim adamı aynı zamanda Oğuz Atay'ın hocası. Hayatında çok zor tecrübeler yaşamış hatta küçük yaştan itibaren ailesi tarafından 'adam olmaz' sözüne maruz kalmış çok büyük bir insan. Hayatını okurken bir Türk'ün bu kadar büyük başarılar yakalaması gururumu okşuyor. Oğuz Atay da işte böyle büyük bir insanı Türk insanın pek alışık olamadığı, kanının ısınamadığı bir alanda, yani biyografi alanında karşımıza çıkartıyor. Biyografi dediysek öyle derin konular ama sıkıcı yazılar olanlarından değil. Büyük üstadımız Oğuz Atay yine kalitesini konuşturup karşımıza öyle bir eser çıkarıyor ki elinizden bırakamıyorsunuz. Akıcılığı o kadar başarılı olmuş ki sanki bir insanı değil de  bir şehir efsanesini anlatıyor. Kitapta bile Mustafa İnan'ın arkadaşlarından kendisini dinlerken bir efsaneyi okuyormuş gibi hissediyorsunuz. O kadar kanıta rağmen gerçek bir insan olduğuna inanmak çok zor. Daha fazla şey söylemek isterdim ama yazı uzadıkça sıkıcılık da uzar felsefesiyle burada sonlandırıyorum.


Mustafa İnan ile ilgili daha fazla bilgi için bu bağlantıyı tıklayınız. 

8 Ekim 2011 Cumartesi

Teoman - Çoban Yıldızı

Şu an Teoman'dan Çoban Yıldızı'nı 16. defa dinliyorum. Bu sözler ancak Teoman gibi bir üstat tarafından yazılabilirdi. İyi akşamlar herkese...

7 Ekim 2011 Cuma

Michael Sikkofield - Yeni dünya düzenini baştan yazan blog

       
Bugün beni derinden sarsan etkileyici yazılarıyla Michael Sikkofield isimli blogdan bahsetmek istiyorum. Uyandırma Projesi bir süreden beri beynimdeki temelleri ve inançları yıkmaya devam ediyordu. Ancak bu yeni blogda gerek akıcı konuşması, samimiyeti ve bana sempatik gelen ağzı bozukluğuyla Michael Sikkofield beyin kazanıma her geçen gün yeni şeyler katmaya devam ediyor. Tam 1805845 tıklamaya sahip olan bu abimiz uyuyan dünya gençlerini adım adım uyandırmaya devam ediyor. Yeni dünya düzenini bilen el kaldırsın? Ben de bu abimizden öğrendim. Amerikanın her geçen gün beynimiz üzerinde oynadığı oyunlarla kurmaya çalıştığı tek iktidarlık dünyayla biz Türk gençlerine tanıştıran nadir isimlerden biri Michael Sikkofield.  okuyun okutun derim. Selametle...

http://michaelsikkofield.blogspot.com/

bu yazıyı yazdığıma 2011'in onuncu ayının 7'si idi. Şimdi 10.07.2013 tarihindeyiz ve Michael abimizin sitesine baktığımızda ziyaretçi kısmı şu rakamları gösteriyor: 10071227. Bırakın okumayı yazmakta bile zorlandım. En az üç kez bakmak zorunda kaldım. Bu neredeyse Türkiye'nin nüfusunun yedide biri. Kabul ediyorum. Bu oradaki sayıyla gelen ziyaretçi sayısının aynı olduğu manaya gelmiyor. Ama yine de bu siteye sadece Türkiye'den giriş yapılmıyordur ki. Muhteşem rakamlar değil mi? Ve yazılarda o kadar doyurucu ve akıcı oluyor ki, kendinizi büyük bir filmin içinde hissediyorsunuz. Adrenalinin damarlarınızda yükseldiğini hissediyorsunuz. Kalkmak istiyorsunuz. Savaşmak istiyorsunuz. Bir piyon olmaktan çıkıp tüm bu oyunlara, komplolara dur demek istiyorsunuz. Büyük bir bilinç akışı yaşıyorsunuz. Ateşiniz var gibi hissediyorsunuz. Korku artık sizin sözlüğünüze ait bir kelime olmaktan çıkıyor. Ama bir sorun var ortada. Düşman belli. Saflar nerede? Komutansız bir savaşın içine sürüklenmiş gibi ortada kalıveriyorsunuz. Etrafınızda büyük bir hengame kopuyor. Kılıcınıza kınından çıkarıp karanlığa doğru atılıyorsunuz. Düşman çok güçlü ve korkunç görünüyor. Sırıtıyor size. Aptal piyon parçası diyor. Kalbinizin içinde kopan fırtınadan habersiz size bir damlacık gibi bakıyor. Yağmuru oluşturmaya gücünüzün olmadığını sanıyor. Ne kadar da pervasız. Hata yaptı. Sizi küçümsedi. Size bir paçavra gibi davrandı. Yanıldı. Siz yağmura katılmayı bekleyen 10071227 kişiden birisiniz. Yeter ki uyanmayı başarın.

1 Ekim 2011 Cumartesi

Milow - You don't now



Sometimes everything seems awkwardlarge
Bazen her şey zor ve büyük görünür

Imagine a Wednesday evening in march
Mart ayında bir çarşamba akşamı hayal et

Futurepast at the same time
Geçmiş ve geleceğin aynı anda olduğu

I make use of the night start drinking a lot
Geceleri çok içmek için kullanıyorum

Although not ideal for now its all that Ive got
Şimdi doğru olan bu olmasa da, sahip olduğum tek şey bu.

Its nice to know your name
İsmini bilmek güzel

You dont know you dont know 
Bilmiyorsun, bilmiyorsun

You dont know anything about me
Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun

An ocean a lake I need a place to drown
Bir okyanus, bir göl, boğulmak için bir yere ihtiyacım var.

Lets freeze the moment cause were going down
zamanı dolduralım çünkü yitiyoruz

Tomorrow youll be gone gone gone 
Yarın gitmiş olacaksın

Youre laughing too hard this all seems surreal
Gülerken çok zorlanıyorsun, hiç gerçekçi görünmüyor

I feel peculiar now what do you feel
Ben tuhaf hissediyorum, ya sen?

Do you think theres a chance that we can fall
Sence hiç şansımız var mı?

You dont know you dont know
Bilmiyorsun, bilmiyorsun

You dont know anything about me
Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun

What do I know? I know your name
Ben ne biliyorum? Yalnız ismini

You dont know you dont know
Bilmiyorsun, bilmiyorsun

You dont know anything about me anymore
Benim hakkımda artık hiçbir şey bilemezsin

I gave up dreaming for a while
Bir süreliğine hayal kurmayı bıraktım

I gave up dreaming for a while
Bir süreliğine hayal kurmayı bıraktım

Ive noticed these are mysterious days
Farkettim ki, bunlar gizemli günler

I look at it a jigsaw puzzlegaze with wide open mouthburning eyes

Buna bakıyorum ve açık koca bir ağız ve tutuşan gözleriyle bir yapboza benziyorum 

If only I could start to care
Keşke önemseyebilseydim

my dreamsmy Wednesdays aint going no
o zaman hayallerim ve çarşambam hiçbir yere gidemeyecekti

baby baby baby you dont know
bebeğim bebeğim bilmiyorsun

you dont know you dont know
bilmiyorsun, bilmiyorsun

You dont know anything about me
Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun

What do I know? I know your name
Ben ne biliyorum? yalnız ismini.

you dont know you dont know
bilmiyorsun, bilmiyorsun

you dont know anything about me
hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun

baby baby baby you dont know you dont know
bebeğim bebeğim hiçbir şey bilmiyorsun

you dont know you dont know anything about me anymore
benim hakkımda artık hiçbir şey bilemezsin

Rondo Veneziano - La Serenissima

1979 yılında İtalyan Gian Piero Reverberi adlı müzisyenin bestelediği 'rondo veneziano' parçası, İtalya'da büyük ilgi görmüş, akabinde parçanın ismini taşıyan bir grup kurarak besteler yapmaya devam etmiştir. Grubun 1981 yılında çıkardığı 'La Serenissima' adlı albüme de adını veren parça, 1985-1990 döneminde de ülkemizde çeşitli alanlarda sıklıkla kullanıldı.


                     



not: alkışlarla yaşıyorum'dan alıntılanmıştır.

Kafa Nereye Biz Oraya

Son günlerde eski Türk müziklerine merak sarmıştım ancak Sıla beni tekrar 21. yüzyıla çekebilen ilk şarkıcı oldu. Bağımlılık yaratan bir şarkı sizlerle:


Sözleri:

aşkıydı işiydi
ihtirası düşüydü
yere batsın faturası
malı mülkü
bağlasalar durmam

kaşıydı gözüydü
intikamın gücüydü
ayıp denen bir şey var ya
hasbinallah
ağlasalar durmam
insanım insan

hadi kalk gidelim hemen şu anda
kapa telefonunu bulamasın arayan da
açarız radyoyu yol nereye biz oraya

iyi gelmez mi hiç deniz havası
bir göz oda bulur sokarız başımızı
bir de koyarız iki kadeh
kafa nereye biz oraya

aşkına da işine de
viran olmuş düşüne de
yerli yersiz sözüme de
dövmediğim dizime de
pişmanım pişman


Söz: Sıla Gençoğlu
Müzik: Sıla Gençoğlu, Efe Bahadır
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...