4 Kasım 2011 Cuma

Albert Einstein Türkiye Hatırası



Einstein'in Türkiye'ye Mektubu 


’Ben, sadık hizmetkárınız 
Prof. Albert Einstein’ 

"Ekselánsları, 

’OSE’ Dünya Birliği’nin şeref başkanı olarak, Almanya’dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye’de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselánslarından rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya’da hálen yürürlükte olan yasalar nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler. 

Ekselánslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda başvuru arasından seçilmişlerdir. Bu ilim adamları, bir yıl müddetle, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler. 

Bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etme cüretini buluyorum. 

Ekselánslarının sadık hizmetkárı olmaktan şeref duyan, 

Prof. Albert Einstein


Bugün, Türkiye’nin Cumhuriyet’in ilánından buyana geçen seneler boyunca nereye gitmesi gerekirken nerelere getirildiğini göstermesi bakımından son derece önemli olan bir belgeyi yayınlıyorum: Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dáhilerinden kabul edilen Alman fizikçi Albert Einstein’ın, bundan 73 yıl önce Türk Hükümeti’ne gönderdiği ve önde gelen 40 Alman bilim adamına iş imkánı sağlanması için yazdığı bir rica mektubunu... 

Einstein’ın kim olduğunu burada anlatmama gerek yok, zira hemen herkes bilir; dolayısıyla hemen konuya, yani dáhi bilim adamının mektubuna giriyorum. Almanya’da 1932 sonbaharında yapılan genel seçimleri, Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Partisi, yani Naziler kazandı ve Hitler, 1933’ün 30 Ocak günü başbakanlığa getirildi. 

Naziler’in hedeflerinden biri, Yahudiler’in, öncelikle de Almanya’daki Yahudiler’in köklerinin kazınmasıydı. O tarihten birkaç sene önce başlamış olan Yahudi karşıtı hareketler Naziler’in iktidarı elde etmelerinden sonra daha da arttı ve çok sayıda Yahudi, Almanya’yı terketti. Ayrılma hazırlığı yapan Yahudiler arasında dünyanın önde gelen bilim adamları da vardı ve Albert Einstein da onlardan biriydi. 

Berlin Üniversitesi’nde hocalık yapan ama kısa bir müddet sonra artık ders veremeyeceğini farkeden Einstein, 1933 ilkbaharında Almanya’dan ayrıldı, Fransa’ya geçti ve Paris’teki "College de France"da hocalık etmeye başladı. Bu sırada, Nazi tehdidi altında bulunan Museviler’in himayesi maksadıyla "Yahudi Nüfusu Koruma Grupları Birliği" ismini taşıyan ve kısa adı "OSE" olan bir kurum oluşturulmuştu. Birliğin merkezi Paris’te idi ve şeref başkanlığına da Albert Einstein getirilmişti. 

ELÇİYE ZEVAL OLMAZ 

Albert Einstein, 1933’ün 17 Eylül’ünde Ankara’ya işte bu sıfatla, yani "OSE’nin şeref başkanı" olarak bir mektup gönderdi. Einstein, "Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Başkanlığı"na, yani Başbakanlığa hitaben son derece nazik bir dille yazdığı mektubunda Almanya’daki bazı kanunlar dolayısıyla çok sayıda Alman bilim adamının mesleklerini icra edemez hále geldiklerini söylüyordu. Bilim adamlarının çalışabilecekleri bir ülke aradıklarını da anlatan Einstein, 40 kişilik bir uzman listesi hazırladıklarını yazıyor, bu kişilerin hiçbir karşılık beklemediklerini anlatıyor ve Türk Hükümeti’nin sözkonusu bilim adamlarını kabul etmesi halinde sadece insani bir faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağını, Türkiye’nin bu kabulden büyük kazanç sağlayacağını da ifade ediyordu. 

Einstein, şimdi Başbakanlığa bağlı olan "Cumhuriyet Arşivi"nde muhafaza edilen 17 Eylül 1933 tarihli mektubunu yazdığı sırada, başbakanlık makamında İsmet Bey (İnönü) vardı. Belgenin üzerinde yeralan ve İsmet İnönü’nün elyazısıyla olan nottan anlaşıldığına göre, İnönü, 9 Ekim günü mektubu "Maarif Vekáleti’ne", yani Milli Eğitim Bakanlığı’na havale etti. Milli Eğitim Bakanı, o tarihte Reşid Galip Bey idi. 

Albert Einstein’ın mektubunun alt kısmında ve yan tarafında elyazısıyla üç madde halinde yazılmış bazı notlar bulunuyor. Reşit Galip Bey’e ait olduğunu zannettiğim ve işlek olması dolayısıyla güçlükle okuyabildiğim bu notlarda geçen "Teklif, mevzuat-ı kanuniyemizle ...değildir", "Bunları bugünkü şeráite (şartlara) göre kabule imkán yoktur" şeklindeki ifadelerden, teklifin bakanlık tarafından ilk aşamada kabul edilmediği anlaşılıyor. 

Ancak, Türkiye’nin bu tarihten hemen sonra 40’tan fazla Alman bilim adamını davet edip üniversitelerde görevlendirmesi ve Üniversite Reformu’nun da bu sırada yapılması, Milli Eğitim’in karşı çıktığı teklifin kabulünde çok daha yüksek bir makamın, yani bizzat Reisicumhur Mustafa Kemal’in devreye girmesinin etkili olduğunu düşündürüyor. Bu konudaki bir diğer kanıt da, Princeton Üniversitesi’nde 1949 yılında Einstein ile görüşen İstanbul Teknik Üniversitesi’nin emekli hocalarından Prof. Dr. Münir Ülgür’ün geçtiğimiz hafta Cumhuriyet Gazetesi’nin Bilim Teknoloji Dergisi’ne yaptığı açıklama. Prof. Ülgür, açıklamasında Einstein’ın görüşme sırasında "Dünyanın en büyük liderine sahipsiniz. 1933’teki üniversite reformunuz sırasında beni de ülkenize davet etmişti" dediğini naklediyor. Bu ifadeler, Alman bilim adamlarının Türkiye’ye doğrudan doğruya Atatürk’ün talimatıyla gelmiş olduklarını gösterir zannediyorum. 


MESUT BEY BULDU 

Albert Einstein’ın 73 seneden buyana arşivimizde durmasına rağmen kimselerin farketmediği bu mektubunu bulma şerefi, dostum Mesut Ilgım’a ait. Uzun seneler devam eden profesyonel yöneticilik faaliyetinden sonra emeklilik günlerini araştırmacılıkla geçiren Mesut Bey, şimdi Hitler’den kaçarak İstanbul’a gelen profesörlerden olan maliyeci Fritz Neumark’ın Türkiye günlerini anlattığı "Boğaziçi’ne Sığınanlar" isimli eserini Almanca’dan Türkçe’ye çevirmekle meşgul. Mesut Ilgım, Einstein’ın mektubunu daha önce de yayınlanan ama az sayıda basılan bu hatıralardan hareketle, geniş bir araştırma yapmaya başladığı sırada bulmuş. Mektubu ilk defa yayınlamama izin verdiği için kendisine çok teşekkür ediyorum. 

İşte, Cumhuriyet rejiminin henüz on yaşında olduğu günlerdeki Türkiye ile 83 yaşındaki Cumhuriyet Türkiyesi’nin arasındaki fark... İlki, Einstein’ın dostları için iş talebinde bulunduğu, büyük gelecek vaadeden genç bir devlet; diğeri ise gündemini sadece kadınlara mahsus parkların, cüppeli namazların yahut kadın eli sıkmanın günah olup olmadığının tartışılır hále getirildiği bir ülke... 

Einstein, Atatürk’ün davetini bir Türk bilim adamına açıklamıştı 

ALBERT Einstein ile görüşen az sayıdaki Türk bilim adamlarından biri, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin elektrik-elektronik bölümünün emekli hocalarından olan Prof. Dr. Münir Ülgür idi. Profesör Ülgür, Einstein ile 1949 yılında, Birleşik Amerika’daki Princeton Üniversitesi’nde biraraya gelmişti. 

Prof. Münir Ülgür, Cumhuriyet Gazetesi’nin Bilim Teknoloji Dergisi’ne geçtiğimiz günlerde verdiği mülákatta, Einstein’ın 1933 yılındaki Üniversite Reformu sırasında Atatürk tarafından Türkiye’ye davet edildiğini söylediğini anlatmıştı. Einstein, bundan 57 sene önceki görüşme sırasında Ülgür’e "Biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz" demiş ve daveti kabul etmemesinin sebebini de "İmkánlar çok fazla olduğu için burayı tercih ettim" sözleriyle açıklamıştı. 

not: alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

eklemek istediğin bir şey varsa çekinme, söyle :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...