6 Eylül 2012 Perşembe

The Experiment ( )

     


Konu:

Alman yapımı aynı adlı filmden uyarlanan bu filmde 26 kişi, psikolojik bir deney için gardiyan ve mahkum rolünü oynamaya başlarlar... Deneyin devamında olaylar karmaşık bir boyuta ulaşacak ve kontrolden çıkacaktır.

              

Her zamanki gibi olayın özetinin özetinin özetini almış şu kısacık konu filmin değerini düşürmekten başka bir şey yapmıyor. Böylesine derin, böylesine insan analizinin dibini vuran bu filmi iki cümle ile anlatmak olmaz. 

Dikkat filmin tümünü anlatan bir özettir:

Travis dünyayı dolaşmak isteyen, insani değerleri yüksek, yardımsever, paraya ihtiyacı olan bir abimiz. Bir gün gazetede bir ilan görür.


 İlanda 11.000 dolar karşılığında size küçücük bir deney yapılacak deniyor. Hayatın bir karşılaştırılması yapılacağı ve asla kimseye zarar gelmeyeceği üst üste bildiriliyor. Ama deneyin nasıl yapılacağını anlatan doktor amcamız da laf arasında şu cümleyi sıkıştırıyor. 
"Her hangi bir vahşet durumunda deney iptal edilecektir." Tabi kimse bu cümleye dikkat etmiyor. Herkes para derdinde o an. 
Şans bu ya Travis'in yanına Barris adlı süt kuzusu, annesiyle birlikte yaşayan ezik bir tip oturuyor. Bayağı naif olan bu amcamız başlarda çok kibar ve narin gözüküyor. Hatta Travis'e "Bu bizim kaderimiz bence." gibi saçma saçma laflar ediyor. Sonuçta sen oraya para için geldin kaderden bahsetmek saçmalık! Her neyse...

Deneye 26 kişi katılıyor. Ve bu denekleri birer kabine koyuyorlar. Onlara ölüm, savaş, cinayet gibi vahşet videoları izletiyorlar. Sonrasında bu 26 kişiyi şehrin dışında bir binaya getiriyorlar. Bina küçük bir hapishane modelinde yapılmış ve 3 kişilik hücreler var. 6 kişiye hapishanenin gardiyanı, geri kalan 20 kişiye ise mahkum rolünü veriyorlar. Gardiyanların sadece 5 kuralı var. 
Kurallar şunlar:
Kural 1: Mahkumlar günde bir defa yemek yer, yemekler özel imalattır.
Kural 2: Günde 30 dakika izin var.
Kural 3: Mahkumlar bölgelerinden çıkamaz.
Kural 4: Mahkumlar sadece konuşmaları gerektiğinde konuşabilirler.
Kural 5: Mahkumlar hiç bir şekilde gardiyanlara dokunamaz.
Kurallara uymayanlar cezalandırılır. 


Başlarda herşey güllük gülistanlık. Herkes tüm bunların bir kurgu, bir deneyden ibaret olduğunun farkında. Ancak olaylar kimsenin tahmin edemeyeceği bir şekilde gerçekleşiyor. İlk gün mahkumlardan biri basketbol oynarken yanlışlıkla bir gardiyanın kafasına atıyor topu. Bunun üzerine gardiyanlar toplanıyor. Barris de gardiyan.  Aralarında da uyuşturucu bağımlısı Chase adında sarışın, yakışıklı ancak kişiliksiz biri liderliğe soyunuyor. 


Diyor ki: "Bunu onların yanına mı bırakacağız? Bir şeyler yapmalıyız. 5. kuralı uygulamalıyız." Kafasına topu yiyen abimiz: "boş verin arkadaşlar, teknik olarak mahkum değil top değdi." dese de maksat ibnelik olsun diye sarışın piç mahkumun karşısına geçip 10 şınav çekmesini söylüyor. Bunu hak etmediğini düşünen mahkum itiraz edince tüm mahkumlara aynı cezayı uyguluyor. 


Sonrasında ise kendi otoritelerini sağlamlaştırdıklarını düşünerek sırıtıyorlar. Ancak mahkumlar bunu hak etmediklerini, bu rollerin abartıldığını düşünmeye başlıyor. Travis başlarda Ya Sabır çekip uysalca deneyin bitmesini beklerken gün geçtikçe gardiyanların haksızlıklarına karşı geri planda kalamıyor. Ve inanmayacaksınız ama bu haksızlıkların başını Barris çekiyor. 


Bizim oralarda bir laf vardır. "Ölünün keyfine koysan, tabuta s.çar." Aynen bizim Barris de eline fırsat geçince kurallar, otorite her şeyin üzerindedir diyerek mahkumlara ve onları savunan Travis'e zulüm uyguluyor. Travis'in kafasını kazıyıp, tamamen çıplak bırakıp, soğuk tazyikli su ile işkence ediyorlar. Zavallı Travis gördüğü zulmün üzerine ağlamaktan başka bir şey yapamıyor. Barris'e ruh hastası olduğunu, deney bitince hastaneye görünmesi gerektiğini söylüyor. Barris ise tamamen azıtmış durumda. 


Yoklamalar alınırken Travis'in oda arkadaşı şekeri düştüğünden yoklamaya katılamıyor. Lanet gardiyanlardan biri annesinin de diyabetinin olduğunu, basit bir baş ağrısından başka bir şey olmadığını söyleyince zorla kaldırıp götürüyorlar. Travis ise buna karşı çıkarak oda arkadaşının diyabetinin olduğunu, ölmek üzere olduğunu söylüyor. Ancak Barris Tanrı rolüne soyunmuş, kuralların asla çiğnenmeyeceğini söyleyince zavallı hasta orada ölüp gidiyor. Travis'in isyanı üzerine onu paslı demir bir varilin içine tıkıyorlar. 


Tabi tüm bunlar olurken 24 saat açık olan kameralar her şeyi kayıt altına almaktan başka bir şey yapmıyor. Travis sabrının sınırlarına ulaşıp büyük bir çabayla varilden çıkıyor ve isyan patlak veriyor. Çıktığında Chase'i birine tecavüz edecekken yakalayınca mağdur ile birlikte onu öldürüyorlar. Başta ahkam kesen gardiyanlar 20 tane mahkumun üzerilerine geldiğini görünce hemencecik kaçıyorlar. Barris ise hala bağırıp kuralları korumalarını söyleyince, Barris'i 'Fuck You and your rules!' diyerekten bırakıp gidiyorlar. 



Tam o sırada mahkumlar gardiyanları, Travis, Barris'i yakalıyor. Barris ibneliğe devam edip bıçak sallayınca Travis eliyle bıçağı yakalayıp tam Barris'e saplayacakken her yerde alarm çalmaya ve kapılar açılmaya başlıyor. O an zaman durmuş gibi oluyor. Denekler yavaş yavaş olayın farkına varıyorlar. Herkes elindekini bırakıp gün ışığına çıkıyor. Travis öyle bir halet-i ruhiye içinde ki kimsenin yüzüne bakamıyor. Ve onları almaya gelen otobüse binip hiçbir şey olmamış gibi oradan uzaklaşıyorlar. 



Otobüsteyken oda arkadaşı olan mahkum ona arkadan şu kelimeleri söylüyor.
" Hala Ohio'da maymunların yaşadığını düşünüyorum."

Filmin etkisini üzerimden hala atmış değilim, içerikte geçen küfürlü sözleri şu anki psikolojime verin. :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

eklemek istediğin bir şey varsa çekinme, söyle :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...