22 Ağustos 2014 Cuma

Aşk ve Kitap Klişeleri




"Kitaplara tutkunum. Karakterler aynı sofraya oturduğum kardeşlerim gibiler. Ama yazarlardan ve oyunculardan pek haz etmem. Filmler de girer bu kaosun arasına. Tyler Durden'a bayılsam da Brad Pitt'i hiç sevmem. Karakterlerin hepsi zihnimde canlı kanlı belirir. Kitap biter, film biter ama karakterler odamın ortasında bir sonraki sayfanın, sahnenin içine akarlar. Zihnim kitabı bir ömür boyu tamamlar durur. Karakterler ölmez. Daha diri daha genç...her geçen gün biraz daha güçlü bir şekilde belirir. Onların mutlulukları benim olur. Hüzünleriyle ağlarım. Çocuklarına en sevgi dolu anadan daha şefkatli olurum. İş bundan ibaret olsa iyi. Sonra hata yaparlar, ihanete uğrarlar, aldatılırlar, üzülürler. Gözlerim bulut olur. Yaşlar bir bir yüreğimden sökülür. O derece severim karakterlerimi, kitaplarımı... Hiç de ayrım yapmam içlerinde. Felsefe Sözlüğü de okurum Harry Potter da. Kitaplığın bir yanında Alacakaranlık dururken diğer yanında Dede Korkut Hikayeleri yükseliverir. Taht Oyunları'ndan Ölüm Pornosu'na kadar. Hepsi benim canım ciğerim. Bir yeni kitap kokusunu severim bir de yanık kibrit kokusunu. İronik değil mi? O kibrit bir hareketiyle bütün kitaplarımı yarım saat içinde leş yığınına döndürebilir. Ve kitaplarım ölürse karakterlerim öksüz kalır. Yüreğim parçalanır. Virane bir ev gibi yıkılıp kalırım odanın ortasına. Yanık kağıtlar yatağım olur. Uçuşan küller örtüm olur. Ölülerimin arkasından zihnimde kendi ölümüm çalkalanır da üçüncü sayfa haberlerinde adım müebbet alır. Cansız bedenim bir kağıt yaprağında sonsuz uykuyu solur."



Bu garip sanrıları bir kenara bırakırsak gelelim esas bahsetmek istediğim şeye. Kitaplardaki aşk yalanı beni öldürüyor. Aşkın ve kişiliğin anlamını sorgulatıyor.
Gerçek dünyada aşk diye bir şey olmayacağına en fanatik romantiğin bile inandığını düşünüyorum. Kişiliğin, egon, sorumlulukların ve ruhani ihtiyaçların buna engeldir çünkü. kişiliği olan bir bayan olarak konuşuyorum. Kendime saygım var ve karşı tarafında bana saygı duymasını isterim. Beni aşağılamasından nefret ederim. Yalanlarıyla gerçek dünyamı sarsması hafife alınamayacak büyük hatalar listeme girer. Kendi ayaklarım üstünde durup, insan gibi yaşamak ailemin beni el emeği göz nuru alın teriyle yetiştirmesinin omuzlarıma yüklediği sorumluluktur. Toplum içine beraber çıkmaktan utanmayacağım, bana hak ettiğim gibi namusum gözüyle bakacak birini isterim. Beni hem bileğinin hem beyninin gücüyle koruyacak, evlatlarıma hayırlı bir baba olacak bir erkek başımın tacıdır. Böyle birisi her kadının hayalidir. Böyle biri bana eş gözüyle bakacaksa ben ona bir cariyeden daha halim olurum da. İşte bu kişiliğin gereklerindendir ve kendine saygı duyan her insan bunu yapmalıdır.
Ama aşk nedir? Aşk bir varlığı her haliyle kabul etmektir. Onun eveti senin evetin olur. Dostu dostun, düşmanı düşmanın olur. Onu incitecek en küçük kelimeyi tüm dudaklardan sökmek istersin. Ona atılacak bütün taşların önünde siper olursun. Onun için ölüme gider, canlar alır, dünyaları yıkarsın. Ona bakacak bütün bakışları gözlerden silmek, ona değecek elleri kızgın yağlarda leş etmek istersin. Senden öncesi silinsin, geçmişi geleceği sen ol istersin. Çünkü o senin geçmişin, bu günün ve geleceğin olmuştur bile. Onu konuşmak, ona dokunmak yetmez, öyle bir an gelir ki kanını kanına katmak bir olmak istersin. Bu bahsettiğim bir olmak cinsellik değil, ruhun, bedenin, etin, düşüncelerin bir olmasıdır. Çünkü sen ondan ayrı var olmayı düşünemezsin. Gözlerini kapatsan canın acır. Işığı vurmadıkça kıyametin olur. Sesi nurdan bir ritim gibi kulağından yüreğine gezinir. Ayağının altında çiğnenmiş yol, dudaklarına değdirdiği bir katre su olmak istersin. Esen rüzgarın utanmaksızın değip geçtiği tenini kıskanırsın. Gözlerinin değdiği adamları bir bir katletmek, onsuz geçen bütün zamanları öldürmek istersin. Onun söylediği her kelime ayetin olur. Attığı her adım yolun, inandığı her şey dinin olur. Aşk budur. Böyle bir aşk da ancak ve ancak Allah'a duyulur. Çünkü sadece Tanrı sevginin büyüklüğüne yaraşabilir. Sadece Tanrı senin O'nu bu denli sevmeni sağlamaya yetecek kudrette olabilir. O mükemmeldir.

Ama bu romantik kitaplar ne yapıyor? Aşk adı altında, basit bir cinselliği önümüze sunuyor. Bu iki sözde aşığın kavgası hiç eksik olmaz. En küçük cümlenin kavgaları edilir. İlgisizlik, samimiyetsizlik, uyuşmazlık...Bizim aşıklarımızı meşgul eder durur. Yalanlar, entrikalar, aldatmalar...Mutlu sonla bitse de kitabın başından sonuna kadar yanlış anlaşılmalar silsilesi, başka erkekler, başka kadınlar, geçmiş yaralar aşıklarımızın önündeki koca engellerdir. Tüm bunlara rağmen bu iki insanın nasıl aşık olarak adlandırıldığını anlayamıyorum. Bu aşk değil ki. Olamaz ki.

Geçen bir film gördüm. Stephen King'in ismini hatırlamadığım bir romanından uyarlanmıştı. Film mutlu bir evli çiftten bahsediyordu. Karı koca kırklı yaşlarının ortalarındaydı ve torunları vardı. Kadın bir gün eşinin seri katil olduğunu öğreniyor ve aynı evde ölümüne bir mücadeleye başlıyordu. Gerçek dünyada sizin eşinizin vahşetini bildirme ve engelleme hakkınız sonuna kadar mevcut. Çünkü insan hayatı kutsaldır. Her alınan canın bir bedeli  vardır, olmalıdır. Ama edebiyat dünyasında, yani aşkların diyarında, ya kadının kocasının sırrını saklayıp cinayetlerine yardım etmesi beklenirdi ya da kocanın eşinin selameti için cinayet saplantısından kurtulması beklenirdi. Çünkü aşkta düşünce farklılıkları, zıt görüşler ya da çatışmalar olamaz. Aşıksanız her yönüyle bir olmanız gerekir.

İşte dostlar, bu sahte aşklar beni öldürüyor. Sarsmak istiyorum bütün yazarları. Aşkın anlamını öğretmek istiyorum her birine. 350 sayfalık kitapta aşıkların önündeki saçma engelleri değil, gerçek aşkı, yakınlığı, bir olmayı okumak istiyorum. Eğer böyle bir kitap varsa onu alayım, bütün sevgimle bağrıma basayım. Çok şey mi istiyorum?

9 yorum:

  1. Öncelikle güzel bir noktaya değinmişsin ve girişinde, anlatmak istediğine dair bağlantı kurmaya yarayacak bir bölüm oluşturmuşsun. Aşk-Romantizm kitapları hiç ilgimi çekmedi, okumadım. Dolayısıyla derinlere girmeyeceğim. Sinema ve bilim her zaman ilgimi çekmiştir. Bunlardan olaya çıkarak ve tabii ki deneyim ile dünya görüşü (hayat felsefesi mi demeliydim?) birlikteliğinde merakın getirdiği araştırma ışığında bir mantığa ulaşılabilir. Mr. Nobody filmini ve sonda, National Geographic 'in hazırladığı, Bilimin Ta Kendisi adlı programının bir bölümünün linki vereceğim. Şehir yaşamını sevmedim bu ayrı bir konu, getirdiği sorunlar ve stres her alanda etkiliyor. Kelimeler ile aram da pek iyi sayılmaz, pek sevmem (yine de Robin Williams'a katılmaktayım; "Kim ne derse desin, sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir." konusunda-repliğinde), insanoğulunun/çoğunluğun ne idüğü belirsizliğin çıkardığı bir şey olduğundan da olabilir ilgisizliğim, karşılığım ne de olsa ben çıkarmadım-yapmadım-yaratıp/bulmadım ya da bir bakıma Dorothy'nin şaşırması gibi; ağzı olan herkesin konuşmasına karşılık olarak da olabilir ya da bununla birlikte en iyisi kullanılmasının bilinmemesi, ne ifade ettiği anlama geldiği bilinmediğinin yanında ağza gelenin söylenmesi yani herkesin konuşacağı azınlığın ise dinleyip anlayabileceğinden olsa gerek konuşmayı-kelimeleri pek sevmeyişim-ilgisizliğim ya da aramın iyi olmaması ya da sorun ebeveynlerde; çocuğa konuşma öğretilir bir kenara bırakılır, düşünme-onu kullanma öğretilmez, bu da uzayıp gider ayrı bir konu olaraktan. Robin Williams orada kendini göstermişti kelimelerin gücünü bilen biri olduğunu. İşte bu yüzden bazen/bir çok kelimeye içi boş olarak bakmışımdır, bir anlam ifade etmeyen, düşünmeden ağza gelenin söylenip ortaya çıkan ve bu kelimelerden biri konumuz olan aşk. Diğer dediğim kelimeler gibi sadece ağızdan çıkan bir kelime olarak, bir ses olarak kalıp bir şey uyandırmayan, kayıtsız bırakan onlarca kelimelerden biri. Dediğiniz gibi ne anlama geldiğini bilmiyorlar, kullanıyorlar. Ve bu kelime sıfat mıdır isim midir emin değilim ya da tamlama, zarf, eylem 'ne' dir derim diğer bir çok kelime gibi en yakından algının belirlediği ya da kişi/lerin kıstaslarına/egolarına göre belirlediği akıllı/zeki/dahi/deha gibi, zira kimine göre öyle iken kişi başkasına göre onun gözünde bir hiç olabilir yani dış dünyadan toplumun ön gördüğü egonun tatmincisi olan bir sıfat işleminden başka bir şey görmüyor. Chuck Palahniuk 'un bir sözü var; Herkesin dış fırçası vardır ama dişlerini fırçalamaz bazıları. Akıl da böyle işte; hepimizde var ama kimi kullanmamakta ısrarlı.. Bir bakıma böyle görüyor, bana bu sözü anımsatıyor bu durum ve bir sıfattan istifade onun aslı ise bir eylem olması gerektiği çünkü önceden dediğim gibi sıfat görecedir, eylem ise? Yani o kelimelerin yerinde olan durum; Palahniuk 'un dediği gibi, benzetmesi göz önünde bulundurulup onun ışığında; sadece iki durum vardır; onu kullanmak ya da kullanmamak, düşünmek ya da düşünmemek geri kalanı aptaldan dehaya ise egonun uygun bulduğu bir tamlama sıfatından öteye bir şey değil. Görüşümde yanılıyor olabilirim, büyük bir trajedi yaşıyor olabilirim yine de söylemek istedim. Aşk da bu ışık altında yer alıyor, nasibiyle ve ona düşen-denk geleni önceki örnekteki aslı gibi demek istediğim, yaşamanın yeri ise... şehir yaşamı demiştim o da ışığın altında ...tarafımca Middle-Earth'te Shire'da, Shire ille de olmazsa Middle-Earth'ün her güzel parçasında-kıyısında.
    Link: http://www.dailymotion.com/video/xk6efk_ng-bilimin-ta-kendisi-ask-nedir_tech

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu güzel yanıtın için teşekkür ederim. Kelimelerin zihninden süzülüp parmaklarına aktığı anı hayal edebiliyorum. Klavyeye her dokunuşunda odada yankılanan vuruş seslerini düşünüyorum. Neden mi? Cümlelerin çok samimi. Belki farklı bir kişilik hakkında bu denli rahatça konuşmak doğru olmaz ama bilimi sevişinden samimiyete duyduğun inancı çıkartıyorum. Sadece gerçekler seni tatmin edebiliyor. Bazen ben de senin gibi düşünüyorum. kelimelerin nasıl da anlamsız olduğunu ve gerçekten o kelimeyi kastedip etmediklerini sorgulayıp duruyorum. Belki senden daha farklı olarak, o cümleleri kullanan insanın bir robot olduğunu cümlelerinin birer mekanik bocalamadan ibaret olduğunu düşünüyorum. Çünkü o an bana söylediği hiç bir şey samimi gelmiyor. Bana söylediklerine kendi dahi inanmıyor olabilir. Zihninden geçirmeden anlamsızca sunduğu o basit kelime dizileri birer gramer örneği olarak havada asılı kalıyor. Kendi cümlelerimi bile samimi bulmadığım, acaba bunu neden yaptım, neden söyledim, dediğim bir çok an oluyor. Samimiyete dair bu garip saplantıdan dolayı gerçek dünyada aşk adına yapılan her şey bir yalandan ibaret oluyor. Onların gerçek aşka ihanetinden dolayıda ben de Palahniuk gibi ortaya atılıp "güzel bir şeyleri yok etmek istiyorum." Kitaplarımla aramdaki özel bağ bana aşkı hatırlatıyor ama aşk olamaz, değil mi? Yoksa bütün bu itirazın, çırpınmaların hiçbiri olmazdı. yazdıkları yalan da olsa gerçek de, sorunsuzca kabul ederdim. İnsan elinden çıkma hiç bir şey mükemmel değildir ve mükemmeli aradığımdan sadece Tanrı konusunda içim rahat. Gerisi teferruat.
      http://www.youtube.com/watch?v=BVxB5r8GXxU

      Sil
    2. Demek izledin. Son cümlelerinden dolayı bir link atacağım. Aşk denir de mükemmelik ve Yaratıcı da bahsedilip, o nasıl olur da akla gelmez. Rûmî 'den Only Breath;
      https://www.youtube.com/watch?v=UtjS6I6o6iQ

      Sil
  2. Video gerçekten de harikaydı. Mevlana'ya ait eserlerin takipçisiyim ve nedense yabancı kaynaklardan ( İngilizce gibi ) dinlemeyi seviyorum. Bütün bunlar bize aitken başkalarının daha bir samimiyetle hakkını verdiğini görmek iç acıtıcı olsa da güzel.

    YanıtlaSil
  3. Only Breath'i beni derinden etkiledi. Evet, ben de anlamlandıramadığım şaşkın~sevinç duygudurumundan karşıladım adamların bu yaptıklarını. Belki bunu bilirsin, bir tane daha var, Sen ve Ben adlı bir şiiri ; https://www.youtube.com/watch?v=KsMEBEcxzYA

    YanıtlaSil
  4. Ben de sana bunu hediye etmek istiyorum:

    https://www.youtube.com/watch?v=GaNGDrKKasA&index=40&list=LLXFsch88AiBQ85izPy7YpeA

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, orjinal dili ile söylemesi ayrı bir muazzam hava katmış, başka bir sanatçı söylese de sözlerin, şiirin yazarı Rumi, 'nin eserinden.. Edison ampülü icat etti mi emin değilim, şu sözü iyi icra etmiş; "her hangi bir şey hakkında yüzde birin, milyonda biri kadar şey bilmiyoruz." Gönderdiğin parçanın linkinden öğrendim, görüyoruz ki Mevlana atomu asıllar evveli haber vermiş ve bir çok alanda, konuda derinliğe sahip biri ve irdelenmesi gereken biri, Mevlana.

      Sil
    2. Kişisel bir bloğun var mı? Blog yazarlığı yapıyor musun? Yazdığın bir şeyler varsa, edebi yada bilimsel, ilgimi çeker.

      Sil
    3. Bu yanıtta tatmin edici bir cevabım olmayacak, ne yazık ki. Henüz yeni bir blog açtım. Blog yazarlığı yapmadım. Uzun süre, bir blog açıp yazılar yazmayı ve ilgimi çeken blogları takip etmeyi düşünüyordum. Araştırmalarım ve surf aracılığıyla birçok bloglar ile kaşılaştım bazı yazıları okudum, bazılarını da sonra okurum diye işaretledim. Katılmadım blog dünyasına ya da yorum bile yapmadım ya da takipte olduğum biri de olmadı. Komedi.com aracılığıyla bloğunu keşfettim ve ilgimi çekti. Birkaç yazını okudum, birkaçını sonralara bıraktım, bazılarına yorum yaptım, yorum yapmak için de bloğa kayıt yaptım. Hesabımı kapatmadan evvel, bazı konularda, arada bir, uzunca yazılar yazardım ve uzunca yorumlarla uzun birçok tartışmalara (tartışmayı sevmesem de bir bakıma öyle görünüyordu ya da bazen diğer fikir sahipleri bir noktadan sonra o aşamaya geçiyordu tam anlamıyla olmasa da, tabii o aşamada, o aşamaya geçer geçmez yazışma bitiyordu...mmm en iyisi mi fikir alışverişi ya da beyin fırtınası diyelim daha çok durum ondan ibaretti) girerdim, facebookta. Şu anda blogda okur-yorumculuk yapıyorum. Bir de sinema dünyasında, sinemalar.com da hesabım var yani aktif olarak orada. Gruplar falan, etkinlikler, yorumlar. Sekteye uğradı orası, site bakımı yapım aşaması yenilikleri falan oldu okul falan derken bir de biraz arayla uzak kaldım oradan. Dönüş planım vardı, ki halen geçerli, bir tek orası var, o da döneceğim, dönmemi bekliyor. Bir zamanlar da oraya hep üye olup yazı-yorum yapmayı planlıyordum, bakalım belki blog aktivitelerim olabilir.

      Sil

eklemek istediğin bir şey varsa çekinme, söyle :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...