"The last man on Earth sat alone in a room. There was a knock on the door..."
Dünyadaki son adam bir odada yalnız oturuyordu. Ve kapı çaldı.
Fredric Brown
Bu hikaye beni çok düşündürür. Neden mi? Okuduğunuz hikayeleri gözden geçirin ve düşünün. Hikaye ne kadar uzunsa anlamı o kadar darlaşır. Ama bu kısa hikaye hakkında yüzlerce sayfalık bir makale yazılabilir. Çok garip değil mi? Örnek olarak "ben" kelimesini verelim. Sadece "ben"i anlatan milyonlarca roman vardır hatta daha iddialı konuşmak gerekirse var olan her şeyde "ben" gizlidir. Sözcükler kısaldıkça anlamları genişler ve hayal gücünün karanlık dehlizlerinde bizi garip yolculuklara çıkarır. BU hikayenin bu derece etkili olmasının sebebi kısalığıyla anlamlandırmayı bizim hayal gücümüze bırakmasıdır. Ve tabii insanlığın farklı fıtri etkenleri de var ortada. Bilinmezlik, tekliğin gücü ve korkutuculuğu, kapı ve oda kelimelerinin barındırdığı geniş anlamlar. Kapının öteki yanında kim yada ne olduğunu bilmediğimiz bir şey var. Çoğu yabancı kaynakta örnek olarak vampirler ve zombiler gibi canavarların kapının ardında olduğu belirtiliyor. Bu bana göre Amerikan kültürünün onlara bastırdığı korkuların bir yan ürünü. Kapının ardındaki canavarın her zaman elle tutulur olması gerekir ve dezavantajı olmalıdır ki kahraman günü kurtarabilsin. Ancak kendi şahsi kanaatime göre kapının ardındaki bilinmez şey tüm bu vampir yada zombi saçmalığından kat be kat korkunç. Onun korkunçluğu ve kudreti bilinmezliğinde yatıyor. Ve siz bilmediğiniz bir şeyi asla yenemezsiniz. tekliğin gücü de bizi sürükleyen diğer bir korku faktörü. Odada yalnız oturan adam tektir, dünyadaki son adamdır. Kimi yorumcular cümledeki adam kelimesine vurgu yaparak yaşayan son şeyin o olmadığını dile getirirler. Kapıyı çalan bir bayan da olabilir ki bu anlamı bayağı bir daraltır. Bu anlam darlığından kaçmak adına dünyada var olan, nefes alan son insanın o adam olduğunu düşünelim. Dünyada ne olmuş ki tüm o yaşam özünü tek bir insana indirgemiş? Hangi vahşi olay, ne tür bir kıyamet o adamın tekliğine sebep olmuş? Kendi yalnız tekliğinde yaşamsal varlığının hem hiç bir anlamı kalmamış hem de tüm anlamı o olmuş. Bilinmezlik ve teklik faktörleri size kimi hatırlatıyor? Neden bu iki sözcük bu kadar güçlü? TANRI! Hem bilinmeyen hem de tek olan Tanrı'dır. Tanrı'nın bütün kudreti bilinmezliğinde ve tekliğinde yatar. İnsanoğlunun mükemmelliyetlik atfettiği Superman'e bakın. O mükemmel erkek kriptonitten korktuğu andan itibaren, dezavantajı olduğu andan itibaren mükemmelliğini kaybetmiştir ve sıradanlaşmış, insanlaşmıştır. İnsanlık aciziyet ve zayıflık anlamına gelir ve o anda o odada yalnız başına oturan adam var olan en aciz ve basit yaratıktır. Çünkü Tanrı tekliğinden güç alırken insanoğlu çokluğundan güç alır. En güçlü insanlar çokluğu, kalabalığı yöneten ve kontrol edenlerdir. Diğer iki faktör de kapı ve oda kelimelerinin nesnel güçleridir. Kapı daima açılmaya mahkumdur ve onu dış dünyadan koruyan şey sadece anahtarıdır. O kapı açıldığı an bir şey olacak. Bilmediğiniz bir durum ortaya çıkacak. Bir odada yalnız olduğunuzu ve sabit bir şekilde kapı koluna baktığınızı düşünün. Dünyada hayatta kalmış son adamsınız ve sizin anlamını değiştirecek, kendi kişisel dünyanızı yerinden oynatacak tek şey o kapının kolundaki hareket olacaktır. Odayı düşünelim. Oda duvarlarla çevrilmiş bizi dış dünyadan saklayan tek şeydir. O odada olduğun sürece göremezsin, duyamazsın ve bilemezsin. Ve dışardakiler de seni göremez, duyamaz ve bilemez. Oda bir tür korunaktır. Oda bir tür zindandır. Kapının anahtarının kimde olduğu odanın sahip olduğu bütün anlamları değiştirir. Anahtar sendeyse oda senin sığınağın, dışardaysa zindanındır. Ve böylece bu iki cümle dünyanın en korkunç hikayesi olur.
3 var olsa da hep 2 olası söz konusu o yüzden 2 olasılığa değinelim; ya yazar bir şeylere değiniyor, anlatmak, mesaj vermek istiyor betimliyor, tasvir ediyor ki 'kilit' objesini yakalamanız burada bir şeyler açıklıyor ve tabii ki adam ve sadece oda denmesi de üstü kapalı durumda bir çağrışımda oda iç dünya olabilir kilit kapı ona açılan bir dünya adam ve oda denmesi desteklemesi ve gittikçe uzayan dediğiniz gibi sayfalarca yazılara ve çağrışımlara neden olabilir ve geliş sebebim olan 2. olasılık ise felsefeden hiç unutmayacağım bir karikatür; Varoluşçu Heidegger'in Varlık ve Zaman adlı kitabı ile ilgili;(
YanıtlaSil-"Varlık ve Zaman" kitabımda varlığın anlamının ne olduğunu sordum.
-Peki ya yanıt?
-Yanıtın önemi yok. Benim misyonum herkesin bunu sormasını sağlamak.) bunu demesi, bu karikatürü çağrıştırdı, anımsattı ve bu karikatürü hiç unutmam çünkü hep önüme çıkar, resmini internetten bulamadım diyaloğu yazayım dedim.
Ne kadar garip değil mi insan olmak? İnsanız ve düşünüyoruz. Diğer her şey sadece rutini desteklerken biz düşüncelerimizle, sorgularla dünyayı salt toprak parçası olmaktan çıkarıyor, onu anlamlı bir küreye çeviriyoruz. Soru soruyoruz. Sorduğumuz her bir soru bizi gerçeğe yakınlaştırmak için. Ama her bir soru da başka bir soruya gebe. Sonsuz arayışımız sürüp gidiyor böylece. Tüm bu sorgular dünyaya gelişimizin bir anlamı olduğu gerçeğini kavratmaya yetiyor. Belki de var olan en güçlü gerçeği anlamamız için bize yol gösteriyor. O yüzden sadece "aramaya" devam edelim.
SilEvet, bir rakun ya da bir tarla faresi bunu umursamaz, geleceği hakkında endişelenmez yahut evrenin ve yaşamın anlamı, konu hakkında merak duymaz. Tek korkum Neo'nun o kapıyı açıp ekranlarla kaplı odaya girmesi gibi bizim de girmemiz, bunu bana;"...dünyayı salt toprak parçası olmaktan çıkarıyor, onu anlamlı bir küreye çeviriyoruz." deyişin çağrıştırdı-anımsattı. Gelecek cevaplar hiç kabullenmeyeceğimiz tarzda olabilir, ya o korkum olursa ve odadaki bize sorunlu parça olduğumuzu bir robotun nasıl olurda korkuyorum demesi gibi farklı olduğumuzu aslında hayvanlardan hiç farkınızın olmadığı her şeyin olması gerektiği için olduğu ve sizin için ise her şeyin boşa olduğu olması, demesi.
Silİşte sırf bu korku nedeniyle insanlar bir dine inanıyorlar. Fıtratımızda esasında sonsuzu istiyoruz ve ölümden sonrasının basit bir karanlık olduğuna inanasımız gelmiyor. Yaşamaya o kadar tutkunuz ki o yaşamın bir sonu olabileceğine inanamıyoruz. Ölüm gerçeğini bir kenara itip sonuna kadar, dibine kadar yaşıyoruz. Tanrı'nın varlığı biz aciz ruhların yaşama tutunmasının yegane sebebi. Bir ödül, bir ruhani yüceliş, bir umut...
SilEvet, büyük bir çoğunluk için böyle. Aklıma Ingmar Bergman'ın "Det sjunde inseglet" adlı eseri-filmi geldi.
SilYedinci Mühür'ü izlediğine inanamıyorum. Çok sevindim. Filmdeki satranç sahnesi hayatımda izlediğim en anlamlı sahnelerden biri.
Silhttp://www.youtube.com/watch?v=vTnX-yauFtQ
Ve tabii ki de diyalogları ile replikler de.
Sil"Film, teması hayli basit bir alegoridir: İnsan, onun ebedi Tanrı arayışı ve tek mutlaklık olarak ölüm." (Ingmar Bergman)